MÜGE İPLİKÇİ: 'KÖBETE'

GÜNCEL

MÜGE İPLİKÇİ: 'KÖBETE'

Vatan Gazetesi yazarı Müge İplikçi Sapanca Kırkpınar pazarından aldığı baklavayı bakın nasıl anlattı.

Hayatımda tanıdığım en yetenekli aşçılardan biriydi anneannem. Tatar'dı ve nasıl desem Tatar böreklerinin ustasıydı. Bunların içinde en çok çiböreği (arada 'ğ' yok!) severdim elbette ama şölen niteliğindeki köbetesi bambaşka bir yer tutardı.

Geçen gün Sapanca Kırkpınar pazarında Necmiye Hanım'a rastladım. Yıllardır ablasıyla tek başına sürdürdüğü ağır pazar işleri esnasında omuzları çökse, yüzü erkenden kırışıklarla dolsa da hayatla barışık kalmış o kadına. Hemen her ağustosta yapmaya çalıştığım gibi kışlık salçalarımı ondan aldım. Onları alırken 'anacım bayram geliyor, kap bir tane baklavalarımdan, vallahi özene özene kendi ellerimle açtım' dedi. Onun gibi insanlar kırılmaz. Yumuşak huylu ama hayatın ne olduğunu bilen, direncini hayat esprisinden ve 'an'dan alan o insanlardandır. 'Peki' dedim.

Mutfakta, Necmiye Hanım'ın elime tutuşturduğu tepsiyi açar açmaz şerbetsiz hamurdan çok tanıdık bir koku yükseldi. Yağlı hamurun o 'kutsal' kokusu...

Tepsinin dörtte biri!

Bu anneannemdi! Anneannemin kendi mutfağında arasına yağlar katarak kıvamlandırdığı köbete hamuru ve elbette çocukluğuma asılı kalmış o akide şekeri kıvamındaki geçmiş.

Mutfağın ortasında duruverdim. (Böyle anlarda durmak gerekir, çeşitli tecrübelerimden biliyorum!)

Ve sanırım yapılabilecek en doğru işi yaptım. Necmiye Hanım'ın nasırlı ellerinden çıkmış şerbetsiz baklava parçalarını tek tek tatmaya başladım. Tepsideki koca bir parça böylece bitti diyebilirim. Neredeyse tepsinin dörtte biri! Ama ne tuhaf, sanki ben o sırada anneannemle buluştum, morlu elbisesi içindeki 'canlı' bedenine sarıldım, onun o çok gülen şişko torunu hâline dönüverdim.

Beklemek, sabretmek...

Köbeteyi en çok bayramlarda yapardı diye aklımda kalmış. Hamur açılır, araları yağlanır, üç kat tepsiye dizilir, üçüncü ve dördüncü katın arasına haşlanmış soslu tavuk etleri konulur ve sonra 'özenle' fırına verilirdi.

Özen önemliydi. Hamura verilen emek. Beklemek, sabretmek. Sofraya gelene, oturana saygı göstermek. Hele bayramlarda. Hele bayramların ilk gününde.

Sonrasında ise kalabalık sofralarda yenilirdi o yemekler. Baharatlı soslu köbeteler, zeytinyağlılar, tatlılar, derken onlarla birlikte gelen soslu, şerbetli, lezzetli sohbetler.

O insani sohbetlerin kıymetini yeniden düşünmemiz gereken tuhaf, sert, acımasız, kin dolu, hayat ayarı kaçmış günlerden geçerken hepinizin bayramını kutlarım.

Ferah bayram sofralarınız olsun. O sofralarda aşınız, dostunuz, bereketiniz eksik olmasın.